Zenci Müşteriler (Part 2)

Ben Esra telefonda seni boşaltmamı ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32

Amateur

Zenci Müşteriler (Part 2)
karım. Onu uyandırmadan, sessizce kalktım yataktan. Duş yapıp giyindim ve yine sessizce çıktım evden. Son kez baktığımda, hala uyuyordu.

Gün işle dolu geçti. Ama zencileri otellerinden aldığım ilk andan itibaren, gece olanların dışında hiç bir şey kalmamıştı kafamda. Bereket ki, Nijeryalı’lar, neredeyse tüm gün boyunca patronla birlikteydiler. İş konuşacakları öğlen yemeğine de birlikte gitmişlerdi zaten.

Akşam saatleri yaklaşırken, odamda yalnız başıma oturmuş, gece olanları düşünüyordum yine. Herşeyin özetini tek kelimeyle yapmak istediğimde, “müthiş” diyebiliyordum yalnızca. Aslında bir değil bir kaç müthiş birden vardı olayda. Karımın, tüm güzelliği ve çekiciliğiyle zencileri alabildiğine tahrik etmiş olması müthişti. Onların da karımı, gece kulübünün pistinde neredeyse sikmiş olmaları müthişti.

Karımın bütün bu olanlardan inanılmaz biçimde tahrik olup, yorulmak bilmeyen bir sikiş makinesi haline dönüşmesi müthişti. Ama en müthiş olan benim duygularımdı. Olayın içindeki herkesten çok ben tahrik olmuştum. Nijeryalı’lar karımı sikebilmek için delirirlerken, ben onlardan da fazla delirmiştim neredeyse.

Sonra karımı alıp gitmiş ve iki Nijeryalı’yı, sikleri ellerinde, öylece bırakmıştım orada. İşin ilginci, şimdi bundan müthiş bir pişmanlık duymamdı. Eğer karımı gerçekten sikebilselerdi, daha da müthiş olacaktı her şey. Gözlerimi kapadığımda, onların simsiyah tenleriyle karımın beyazlığının neden olduğu kontrastı görebiliyordum neredeyse.

Sikim yine kalkıp kazık gibi kesilmiş, neredeyse patlama noktasına gelmişti. Bir şeyler yapmak istiyordum. Zamanı geri getirmek, elbette ki mümkün değildi. Ama yeni bir şans yaratmak mümkündü elbette ki. Yalnız acele etmem gerekiyordu. Bir gün sonra gidiyordu zenciler.

Tam bunları düşünürken, sekreterim patronun telefonda olduğunu haber verdi. Yalnızca, Nijeryalı’larla bu akşam da ilgilenmem gerektiğini ve sabah da onları havaalanına götürmek zorunda olduğumu hatırlatmak için arıyordu. Telefonu kapattığım anda, kafamın içinde bir lamba yanıverdi birden.

Yeni bir şans yaratmanın yolunu bulmuştum işte. Zencilere, karımı sikebilmeleri için, karıma, onlara verebilmesi için, bana da, bu işte nereye kadar gidebileceğimi ölçmek için bir şans yaratacaktım. Telefonu tekrar kaldırıp evi aradım.

– “Bebeğim…” dedim sonra da cevap veren karıma, “Divan’ı arayıp, dört kişilik yemek ısmarla eve… Geile ve Diop, bu akşam konuğumuz olacaklar…”

Birden bir sessizlik oldu telefonun öbür yanında. Karımın kafamdan geçenleri anladığına emin oldum bu nedenle. Ne söyleyeceğini bilemiyordu her halde.

– “Duyuyor musun bebeğim..?” diye üsteledim.

– “Duyuyorum da…”

– “Eeee…”

– “Emin misin..?”

– “Onları alıp eve yemeğe getireceğime eminim tabii… Buna çok sevineceklerine de eminim ayrıca…”

– “Ama…”

– “Ondan sonrasını bilmiyorum bebeğim…”

– “Peki…”

– “Tamam… Güzel bir şeyler seç olur mu..?”

– “Yemek için yani değil mi..?”

– “Yemek için de…”

Yine bir sessizlik oldu telefonun diğer ucunda. Ne söylemek istediğimi anlamaya çalışıyor gibiydi sanki. Ona biraz yardımcı olmam gerekiyordu galiba.

– “Şimdi iyisi mi sen, bir kadeh bir şey içip biraz keyiflen önce…” dedim, “Böylece her şey daha iyi olur bana kalırsa… Hadi bebeğim…”

– “Peki…” dedi yine karım, ama telefonu kapatmadan da ekledi, “Eminsin değil mi..?”

– “Saat sekiz gibi görüşürüz…”

Telefonu kapadığımda, kalbim küt küt atıyordu. Şimdi önümde yaklaşık dört saatlik bir bekleme süresi vardı. Ama bu bana çok uzun görünüyordu nedense. Tanrım, nasıl vakit geçirecektim.

Saat yediye gelirken, Geile ve Diop’la birlikte ofisten çıktık. Onlara, akşam yemeğini evde yiyeceğimizi, arabada söyledim. Normalde, hiç bilmedikleri bir kente gelmiş iki insanın fazla hoşuna gitmemesi gereken bir durumdu bu. Ama önce yanımda oturan Diop’un gözlerinin parladığını farkettim, sonra da, dikiz aynasından Geile’nin ağzının kulaklarına vardığını.

Herifler, karımla bir kez daha biraraya gelebileceklerini öğrenince, uçmuşlardı. Üstelik bu seferki buluşmanın kalabalık bir otelde değil, evimde gerçekleşecek olması da, onları memnun etmişti tabii. İşi saflığa vurup, hiç bir şey anlamamış gibi, arabayı kullanmayı sürdürdüm. Bir süre sonra, aralarında konuşmaya başladılar. Yine bir kelimesini bile anlamıyordum. Ama konunun karım olduğuna, adım gibi emindim nedense.

Önce otele gittik ve üstlerini değiştirdiler Nijeryalı’lar. Geri geldiklerinde, doğrusu şaşırdım biraz. İkisi de, memleketlerinde giyilen türden entariler giymişlerdi. Rengarenk, kumaşı incecik ve bol entariler. Tekrar arabaya binip eve yollandık. İki katlı villayı beğendiklerini söylediler. Aslında pek yeni değildi ama, böyle müstakil bir evde oturmak hoşuma gidiyordu. Arabayı garajın önüne çektim.

Karım kapıyı açtığında, küçük bir şok yaşadım. Ona telefonda “iyi bir şeyler seçmesini” söylerken, yemeğin yanısıra üstüne giyeceklerini ima etmiştim gerçi ama, bu kadarını da beklemiyordum doğrusu.

Küçük beyaz benekleri olan incecik siyah krep jarseden yapılma bir giysi geçirmişti sırtına. Uzun bir atlet fanilasına benziyordu giysi. İçinde hiç bir şey olmadığını anlamamak için, eşek olmak lazımdı. Eteği, kalçalarını ancak örtüyor, bacaklarını olduğu gibi meydanda bırakıyordu. Ayakları da çıplaktı. Sikim bir anda kalktı yine.

Geile’yle Diop da tokat yemiş gibiydiler. Üçümüz birnden orada öylece durmuş, tam bir afet görünümündeki karımı seyrediyorduk yalnızca. İlk hareketlenen o oldu ve kenara çekilip bizi içeri davet etti. Sonra da önümüze düşüp, salona doğru yürüdü. Giysinin incecik kumaşı, o baştan çıkarıcı yusyuvarlak kalçalarının arasına girmişti. Onun kararını vermiş olduğunu anladım. Yarattığım bu şansı kullanmaya çalışacağı açıktı.

Hep birlikte bara gittik. Zenciler, barın önündeki koltuklara oturdular. Karım da bar taburelerinden birine. Bense barın arkasına geçip, hepimize içki hazırlamaya koyuldum. Geile ile Diop, yine kendi dillerinde konuşmaya başlamışlardı.

– “Müthişsin…” dedim karıma.

– “İyi seçmişim değil mi..?”

– “Hem de nasıl… Herifler yemek yerine seni yemeği tercih edebilirler…”

– “Ben de yemek yerine başka şeyler yemeyi tercih edebilirim pekala…”

– “Öyle mi..? Ne mesela..?”

– “Sik sevgilim… Simsiyah, koskocaman zenci siki…”

– “Eğer böyle konuşursan, belim gelebilir…”

– “Ama ne yapabilirim ki..? İstiyorum işte…”

– “Duyduğuma göre, yemek üstüne daha iyi gidiyormuş o dediğin…”

– “Şaka yaptım zaten sevgilim… Önce yemek yiyeceğiz tabii… Ama sana son bir defa daha sormak istiyorum… Eminsin değil mi..?”

– “Neden soruyorsun bunu sürekli olarak bebeğim..? Emin olduğumu söyledim ya sana…”

– “Soruyorum… Çünkü şu anda bile öyle bir bakıyorlar ki bana, sanki her an sikebilirler beni… Çünkü sikecekler beni sevgilim… Çünkü onlara vereceğim… Çünkü kendimi onlara siktireceğim… Çünkü sen de seyredeceksin beni sikilirken… Çünkü kocaman, simsiyah zenci siklerini sokacaklar içime…”

– “Sus n’olur bebeğim… Gerçekten pantolon değiştirmek istemiyorum…”

Bereket ki, Diop o anda girdi devreye ve karıma bir şeyler sordu İngilizce. Böylece ben de biraz rahatladım. Yoksa gerçekten belim gelebilirdi. Barın arkasında kalmayı yeğledim. Pantolonumun önü böyle çadır gibi kabarmışken, dışarı çıkmak istemiyordum.

Benim yerime, karım verdi adamların viskilerini. Bunu yapabilmek için tabureden inmiş, sonra da geri dönüp tekrar oturmuştu. Bütün bunlar olurken nasıl bir manzara sergilediğini, onlara neler gösterdiğini görememiştim doğal olarak. Ama Geile’nin de, Diop’un da yüzleri, karımın onları iyice çarpmış olduğunu belli ediyordu.

Viskiler bittikten sonra, hep birlikte bahçedeki masaya geçtik. Zenciler, kare masada karşılıklı oturdular. Bu durumda, karımla ben de karşılıklı oturacaktık. Onlara rakı içmeyi önerdim. Türkiye’ye gelip de, rakı içmeden geri dönmek olmazdı yani. Ama asıl niyetim başkaydı tabii. Kafalar ne kadar iyi olursa, işler o kadar kolaylaşır diye düşünüyordum.

İki saate yakın sürdü yemek. Karım arada bir kalkıp mutfağa, bir şeyler getirmeye gidiyordu. Her gidişinde arkadan, her geri dönüşünde de önden görüntüsü, zencilerin de, benim de aklımıza başımızdan alıyordu. Masaya oturduğunda da, üçümüzde gözlerimizi giysisinin incecik kumaşın altından tüm hatlarıyla belli olan memelerinden alamıyorduk bir türlü.

Rakıyı zencilere idareli veriyordum. Onların zilzurna sarhoş olmalarını istemiyordum ne de olsa. Yalnızca biraz kafayı bulmalarını sağlamaktı niyetim. Bense, onlara göstere göstere, bol bol içiyordum. Elbette ki, benim içkiye ne kadar dayanıklı olduğumu bilmiyorlardı. İlerleyen saatlerde onları karımla baş başa bırakmak gerekirse, bunun için en iyi yolun sarhoş olup bayılmış numarası yapmak olacağını düşünmüştüm.

Karım tekrar mutfağa gidip tatlı ve kahve getirmişti bu arada. Tatlı servisini yaptı. Sonra fincanlarımıza kahve doldurdu. Tam gözlerimin içine bakıyordu. Sanki bir şeyler anlatmak istiyordu ve ben anlamıyordum.

– “Biliyor musun sevgilim…” dedi birden, yüzünde çok sıradan birşey söylediğini düşündürecek bir gülümsemeyle, “İkisi de, sana çaktırmadan bacaklarımı okşuyorlar şu anda… Biri bir bacağımı, öbürü de öbür bacağımı…”

Yine taş gibi kesildi sikim. Ağzım o kadar kurumuştu ki, bir şey söyleyemedim ona. Yalnızca başımı salladım aptal aptal. Kafamı, masadan kalkana kadar da toplayamadım.

Sonra yeniden salona, barın önüne döndük. Karım taburenin üstündeki yerini aldı hemen. Ben de, herkese birer bardak rakı daha dolurdum. Ama bu sefer barın arkasında kalmak istemiyordum. Oradan, karımın zencilere seyrettirdiklerini göremiyordum çünkü. Herkese içkisini verip zencilerin yanına, koltuklardan birine oturdum ben de.

Manzara müthişti. Bacak bacak üstüne atmıştı karım. Bir ayağının parmaklarını, taburenin ayak dayama demirine basmıştı. Öbür ayağı ise havadaydı. Bacakları, kalçalarına kadar meydandaydılar. Giysinin eteği iyice sıyrılmıştı oturduğunda.

Yaklaşık iki metre ötemizde, inanılmaz bir baştan çıkarıcılıkla oturmuş konuşuyor, bir şeyler anlatıyordu sürekli. Çenemi tutup, seyretmeye başladım. Arada bir, çaktırmadan zencilere de bakıyordum tabii. İlk kez içtikleri rakı nedeniyle, ikisi de umursamaz bir havaya girmişlerdi şimdi. Beni neredeyse tümüyle devre dışı bırakmışlardı yine. Bir taraftan karımla konuşuyor, bir taraftan da, onu gözleriyle sikiyorlardı.

Karımın görüntüsü, gerçekten de sik kaldırıcıydı. Çaktırmadan baktığımda, iki Nijeryalı’nın siklerinin de kalkmış olduğunu görebiliyordum. Giydikleri bol entariler nedeniyle pek o kadar göze batmıyordu bu ama, yine de belliydi. Benim durumum ise perişandı. Onların sikleri, yalnızca karımı seyrederken kalkmıştı, benimki ise hem karımı, hem de onları seyretmekten.

Oturduğum yerden karıma bardağımla, bana bir rakı daha vermesini işaret ettim. Barın arkasına geçebilmek için tabureden öyle bir indi ki, soluk alamadım neredeyse. Eteğinin arkası, neredeyse beline kadar sıyrıldı aşağı kayarken. Çıplak kıçı, olduğu gibi meydana çıktı, kısa bir an için de olsa. Sonra doldurduğu bardağı getirip bana verdi ve bize sırtını dönüp, kalçalarını çalkalayarak yeniden taburesine gitti.

Şimdi bacak bacak üstüne atmamış, iki ayağının parmak uçlarıyla, ayak dayama yerine basmıştı. Dizleri birbirinden biraz aralık duruyordu. Nijeryalı’lar, şimdi onun bacaklarının arasında eriyip gitmiştiler sanki.

– “Bacaklarını biraz daha aralarsan amın görünecek bebeğim…” dedim karıma, Türkçe konuşarak.

– “Biliyorum sevgilim…”

– “Ama benim yanımda sana bir şey yapabileceklerini sanmıyorum… Bir kadeh daha içip, sarhoş olmuş numarasıyla içeri gitmeyi planlıyorum… Tamam mı bebeğim..?”

– “Sen gider gitmez bunların beni sikeceğini biliyorsun değil mi sevgilim..?”

– “Hiç kuşkum yok…”

– “Seyredecek misin..?”

– “Seyredemezsem deliririm her halde…”

– “Kızmıyorsun bana değil mi..?”

– “Kızmak mı..? Neden..?”

– “Kendimi bu zencilere siktirmek istediğim için işte…”

– “Tabii ki kızmıyorum bebeğim… Seni çok seviyorum…”

– “Ben de seni sevgilim…”

Geile ile Diop da, bizim konuşmamızı fırsat bilmiş, yine kendi aralarında bir konuşmaya dalmışlardı. Tüm dikkatlerinin yeniden karıma yönelmesi için, onun bardağına uzanmak bahanesiyle biraz kımıldanması ve böylece bacaklarının daha da aralaması, yetti de arttı bile. Gerçekten de amı görünüyordu şimdi. İkisi de, huzursuz huzursuz kımıldandılar oturdukları koltuklarda.

Rakımı kafaya diktim ve boş bardağımı havaya kaldırarak, bir tane daha istedim karımdan. Bu sefer yerinden kalkıp barın arkasına geçmedi. Taburenin üstünde sırtını bize döndü ve iki ayağıyla taburenin ayak dayama yerine basıp ayağa kalktı. Sonra da, bar tezgahının üstünden arkaya doğru eğildi bardaklarla rakı şişesine uzanabilmek için.

Bir an için heyecandan öleceğimi sandım. Böyle eğildiğinde, eteği kalçalarının üstüne kadar sıyrılmıştı ve çıplak kıçı, olduğu gibi meydandaydı. Sonra tepeleme doldurduğu bardağı bana getirmek için indi tabureden. Muzip gözlerle bakıyordu gözlerimin içine.

– “Müthişsin…” dedim ona, “Bu son yaptığın gerçekten müthişti…”

Yalnızca gülümsedi bana. Yanakları kızarmıştı. Onun da gittikçe daha çok heyecanlandığını fark ediyordum. Ama asıl heyecanlanan bendim tabii. Öyle ki, zencilere bakıp, nasıl tepki verdiklerini izlemeyi bile unutmuştum heyecandan. Ama, onların da beni tümüyle unuttukları açıktı.

Diop’un entarisinin önünde, akıl almaz büyüklükte bir kabarıklık meydana gelmiş olduğunu görebiliyordum. Geile ise öne eğilip dirseklerini dizlerine dayamıştı. Bu tek nedeninin, kalkmış sikini gizlemek olduğuna emindim.

Karım taburesine dönmüştü bu arada. Yeniden bacak bacak üstüne atarak oturdu. Üçümüz birden, yine onu seyretmeye başladık. Salonun havası, binlerce voltluk bir elektrikle dolmuş gibiydi artık. Harekete geçmenin zamanı gelmişti galiba. Bardağımı zencilere doğru kaldırıp, yine kafaya diktim.

Biraz hayretle seyrediyorlardı beni. Rakının gücünü hissetmişlerdi şimdiye kadar. İkisi de, tam istediğim gibi, hafifçe kafayı bulmuştular. Benim, onların üzerinde böylesine etki yapan bir içkiyi peş peşe kafama dikmeme şaşmaları normaldi. Gözlerindeki ifadeden, ne zaman yığılıp kalacağımı merak ettiklerini anlayabiliyordum. Hatta bakışlarında, merakın da ötesinde bir şeyin varlığını fark ediyordum. Bu da istekti. Bir an önce bayılıp, devreden çıkmamı istiyordu Nijeryalı’lar.

Onlara fazla eziyet etmezsem iyi olacaktı. Boş bardağı yanımdaki küçük sehpanın üzerine bıraktım ve ve koltukta geriye kaykıldım. Şu andan itibaren sarhoş rolündeydim artık. Bu arada karım da rahat durmuyordu. Biraz önce bana rakı doldurmak için yaptığı numarayı, bu sefer kendi bardağını doldurmak bahanesiyle yapıyordu yine.

Çıplak kalçaları, yeniden gözümüzün önündeydiler. Tabure üstünde yüzünü tekrar bize döndüğünde ise, dizleri birbirinden alabildiğine aralıktı ve amının dudaklarının alabildiğine şişmiş ve açılmış olduğunu bile gördük.

Büyülü havayı ben bozdum. Önce koltuktan kalkmaya çalıştım, sonra da bunu becerememişim gibi, gerisin geriye oturdum. Zencilerin gözleri parlamıştı.

– “Bir sarhoş oldum galiba…” dedim, kelimeleri yaya yaya, “Kusura bakmazsanız, gidip biraz uzanmak istiyorum…”

Kusura bakmayacakları kesindi. Bu arada karım da kalkıp yanıma gelmişti. Kolumdan tutup kalkmama yardımcı oldu. Birlikte üst kata, yatak odasına doğru yürüdük. Ama sarhoşluğum, salondan çıkar çıkmaz bitti tabii. Yatak odasının kapısında durup, birbirimizin gözlerine baktık karımla. İçerden, zencilerin sesleri geliyordu. Elimi uzatıp, karımın eteğinin altına soktum ve amını avuçladım. Tanrım, ateş gibi yanıyordu. Vıcık vıcık sulanmıştı.

– “Çok istiyorsun değil mi bebeğim..?” dedim ona, “Çok istediğin belli oluyor…”

Parmaklarımın temasıyla, daha da sulanmıştı amı sanki. Kalçaları, elinde değilmişcesine, ileri geri oynuyordu.

– “Ohhh evet sevgilim…” dedi, “Evet çok istiyorum…”

– “O zaman hadi git içeri bebeğim… İçeri git ve o çok istediğin şeyi elde et…”

– “Beni sikecekler sevgilim…”

– “Biliyorum bebeğim… Seni sikecekler…”

– “Senin de seyretmeni istiyorum sevilim… Hiç bir ayrıntısını kaçırmadan, nasıl sikildiğimi seyret istiyorum… O iki ayı gibi zenci beni sikerken seyret istiyorum…”

– “Söyledim ya, kaçırmaya asla niyetim yok bebeğim…”

– “Tamam o zaman… Gidiyorum aşağıya…”

– “Güle güle bebeğim…”

– “Seni çok seviyorum…”

Ben Esra telefonda seni boşaltmamı ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *